Akşener: Şimdi Saadet Partisi'yle uğraşıyorlar sonra sıra bize gelecek ama hazırlıklıyız
Meral Akşener Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "yerli aşı meselesinden siyaset devşirmeye çalışıp da böyle önemli bir sürecin baltalanmasına müsaade etme" diye seslendi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada yerli aşının üretilmiş olmasından memnun olduklarını ancak bundan siyaset devşirilmemesi gerektiğini söyledi. "Şimdi Saadet Partisi ile uğraşıyorlar sonra sıra bize gelecek. Ama biz hazırlıklıyız, biz zaten asit havuzunda yüzüyoruz. Hele ben 27 yıldır asit havuzunda yüzüyorum" dedi.
Yerli aşıdaki 3. faz çalışmalarının başlandığını ve bundan memnuniyet duyduğunu belirten Akşener, "Dün akşam iktidarın havuz medyasında yapılan yoğun propagandayı gördükten sonra Erdoğan'ı uyarmak istiyorum, yerli aşı meselesinden siyaset devşirmeye çalışıp da böyle önemli bir sürecin baltalanmasına müsaade etme. Bırak Sağlık Bakanlığımız süreci olması gerektiği gibi yürütsün. Bu konuyu da algı operasyonuna kurban edersen bu sefer altında kalırsın" dedi.
Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
PUL BASTIRMAK SOYKIRIMI UNUTMAKTIR:
(PTT puluna eski Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Milorad Dodik’in resminin bastırılması) Biliyorsunuz, Sayın Erdoğan ve arkadaşları, lafa geldi mi, sürekli rahmetli Aliya İzzetbegoviç’ten söz edip, onun değerlerinin takipçisi olduklarını iddia ederler. İşte sözüm ona, bu fevkalade muhafazakar arkadaşlar, Bosnalı kardeşlerimize kin kusan, eski Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Milorad Dodik için, PTT’ye hatıra pulu bastırdılar. Dün, “Her bir Sırp’a karşılık, 100 Boşnak ölmelidir” diyenlerle, kanka olan bu aymazlık, bugün de, insanlık tarihinin, en büyük suçlarından biri olan, Srebrenitza Soykırımı’nı reddeden ve okullara, utanmadan savaş suçlusu Karadziç’in adını veren, Boşnak düşmanı Dodik’in namına, pul bastırma peşinde… Şu vefasızlığa bakar mısınız? Şu ilkesiz duruşa bakar mısınız? Şu sözde muhafazakarlığa bakar mısınız? Yazıklar olsun size. Yazıklar olsun sizin zihniyetinize. Sayın Erdoğan; sana rahmetli İzzetbegoviç’in bir sözünü hatırlatmak istiyorum: “Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri, affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. Çünkü, unutulan soykırım tekrarlanır.” Bosna’daki soykırımı reddeden birine hatıra pulu bastırmak, rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in dediği gibi, soykırımı unutmaktır. İnsanlık suçunu unutanların, insanlığın gönlünde yeri olmaz. İnancımıza ve değerlerimize göre, o pullarda kullanılan mürekkep değil, Müslüman kanıdır. Bu yanlıştan derhal dönün ve o pulları, vakit kaybetmeden imha edin. Ayıptır!
KİRA MİRA OLMADAN ÇÖKÜLENLERİ TAKİP EDECEĞİM:
İki gündür Lütfü Türkkan'ın meşhur çiftliği üzerinden gagalanıyoruz. Tam buradan gelirken bir basın mensubu arkadaşımız konuşma yapmaya girerken soru sormak istedi. Sayın Türkkan'ın açıklamaları var ben onlara girmeyeceğim ama onun karşılaştığı bu sistemin sonuçları olarak bizzat ben bundan sonra kim nerede ne yapmışsa takipçisi olmazsam, hepsini rezil etmezsem namerdim. Hadi bakalım, yıkıldı mı kardeşim hepsi? Yıkıldı. Şimdi bakalım bakın ben Erdoğan'ın yanındaki pek çok insanın yakın zamanda iletişim başkanının eviyle ilgili bir sürü şey çıktı. Biz şu salonda bulunan hiç kimse ağzımızı açmadık. Çünkü tarihi eser meselesinin nasıl yürüdüğünü biliyoruz. Üzerinde tepinebilirdik, tepinmedik. Dolayısıyla parayla pulla alakası olmayan bir şahıs olarak bunu da en iyi bilen Sayın Erdoğan'dır, şimdi yandınız. Çünkü madem ki devletten kiralanmış yerlere çökülme diye kabul ediliyor, kira mira olamadan çökülenleri takip edeceğim. Nasıl iyi takip ettiğimi de Sayın Erdoğan görecek. Hadi bakalım. Soru sormuştu arkadaşımız umarım cevabını almıştır.
AFGANİSTAN'I KİM BU HALE GETİRDİYSE O TOPLASIN:
Çok konuşup, az iş yapan, Sayın Erdoğan’ın aklı, özellikle şu sıralar, içeride düşman ilan edip, dışarıda dost olduklarıyla meşgul. Bunun son örneği, Afganistan meselesi. Biliyorsunuz Amerika, Afganistan’dan çekiliyor. Ama aklı, oradaki havaalanında kalıyor. “Ne yaparım?” diye, kara kara düşünürken, iç politikada, Amerika’ya etmedik laf bırakmayan Sayın Erdoğan, devreye giriyor, ve nedense bu işe gönüllü oluyor. Yani bir anlamda diyor ki; “Dostum Biden, sen rahat ol, biz bu işi üstleniriz.” Buradan Sayın Erdoğan’ı, aklını başına almaya davet ediyorum. Afganistan ile tarihi bağlarımız var. Türk askeri, orada görev yaptığı süre boyunca, asla muharip görev üstlenmedi. Tam tersine, kardeş Afgan halkına yaptığı yardımlarla gönülleri kazandı. Şimdi, hiçbir güvenlik gerekçesi yokken ve sırf sen yeni Amerikan başkanına şirin görüneceksin diye, böyle bir riske girmenin akılla izah edilir bir yanı yoktur. Üstelik, bu anlamsız göreve aday olurken, para-pul konuşmanın da manası yoktur. Sayın Erdoğan; Afganistan’ı kim bu hale getirdiyse, bırak o toplasın. Dostun Biden’a söylemen gerekenleri söyleyemedin, söylememen gerekeni de, büyük bir iştahla söylüyorsun. Amerikalı askerin canını kurtarmak için, kendi askerini feda etmeye, bu kadar hevesli olma. Böyle diplomasi olmaz. Böyle devlet yönetilmez. Bu maceraya atacağın kınalı kuzuların, ayağına taş değse senden biliriz, hesabını da sana sorarız. Bunu da böyle bilesin! Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla öncelikli görevi, Afganistan’da havaalanı güvenliği sağlamak değil, Kendi milletinin huzur ve refahını sağlamaktır. Ancak maalesef kendisi, işini yapmadığından, milletimizin huzur ve refahı için, İYİ Parti olarak biz çalışıyoruz.
ENERJİYİ ÇEVREYE ZARAR VEREREK ELDE EDİYORUZ:
Bakın; Türkiye’nin, enerjide toplam kurulu gücü, 97 bin megavat. Bunun yanı sıra, sadece rüzgar enerjisi potansiyelimiz, 48 bin megavat. Yani, tüm kurulu gücümüzün yarısı kadar, rüzgar enerjisi potansiyelimiz var. Yıllık, 100 milyon ton petrole eşdeğer, güneş enerjisi potansiyelimiz var. Bu rakam ne demek? İran’ın yılda ürettiği toplam petrol kadar, güneş enerjisi potansiyelimiz var demek. 35 bin megavatlık da, jeotermal enerji potansiyelimiz var. Ama gel gör ki, 2020’de enerjimizin yüzde 33’ünü kömürden sağlamışız. Bu kömürün de, yüzde 60’ını ithal etmişiz. Yani enerjimizin en büyük kısmını, çevreye en zararlı enerji kaynağından elde etmişiz. Avrupa’nın bütün ülkeleri kömüre veda ediyor. Belçika, 5 yıl önce tüm kömür santrallerini kapattı. Avusturya ve İsveç, geçen yıl tüm kömür santrallerini kapattı. Fransa 1 yıl içinde, İngiltere 3 yıl içinde, İtalya da 4 yıl içinde, kömüre veda ediyor. Kömürle enerji üretimi artan tek ülkeyse, maalesef Türkiye. Mesela Almanya, enerjisinin yüzde 56’sını, yenilenebilir enerjiden karşılıyor. 2038 yılına kadar, Almanya’da karbondioksit salan tüm santraller kapatılacak. Türkiye, daha ilk nükleer enerji santralini açmakla meşgulken, 2022 yılında, tüm nükleer enerji santralleri kapatılacak. Onlar, “Bu teknoloji riskli ve eski” diyerek kapatıyor. Bizimkilerse, “Yeni ve muhteşem bir teknoloji” diye, kendilerince hava atıyor. İki anlayış arasındaki farkı görebiliyor musunuz?
ALMANYA BİZİ KISKANIYOR DEMEK ŞUURSUZLUK:
Bugünün kısır siyasi tartışmalarını bırakıp, dünyadaki gelişmeleri takip edince, maalesef dünyanın, Türkiye’den çok daha hızlı adımlarla ilerlediğini görüyoruz. Türkiye, çimento ve asfalt ustalığıyla övünürken, giderek dünyadan kopuyor. Gelin, Türkiye ve Almanya’yı karşılaştıralım. Türkiye’nin, güneş enerjisinde, kurulu gücü 7 bin megavat. Almanya’nınsa, tam 54 bin megavat. Yani neredeyse, Türkiye’nin 8 katı. Alman vatandaşları, güneş görmek için, tatillerde Türkiye’ye geliyor, ama Almanya, güneşten, Türkiye’nin sekiz katı enerji elde ediyor. İşin trajik yanı da şu: Bir güneş panelini, Almanya’ya kurarsanız, bir birim enerji üretiyor. Aynı güneş panelini, Türkiye’ye kurduğunuzda, en az 2 katı enerji üretiyor. Yani Türkiye’de güneşten elektrik üretmek, 2 kat daha verimli, 2 kat daha kârlı. Üstüne üstlük, Almanya’nın yüzölçümü, Türkiye’nin yarısı kadar bile değil. Ama bizden 8 kat fazla, güneş enerjisi gücüne sahip. Rüzgar enerjisinde de durum aynı. Almanya, rüzgar enerjisinden geçen yıl, Türkiye’den 20 kat fazla üretim yaptı. 20 kat. Biokütle enerjisinde de gerideyiz. Türkiye’nin yarısı kadar bile, tarım alanına sahip olmayan Almanya, biokütleden de, Türkiye’den 20 kat fazla enerji üretiyor. Bu tabloya bakıp da, “Almanya bizi kıskanıyor” diyebilmek, en hafif tabiriyle şuursuzluktur. Aziz milletim; biliyorsunuz, Sayın Erdoğan her fırsatta, petrol ve doğalgaz ithal ettiğimiz için, ülkemizde cari açığın kaçınılmaz olduğunu söyler. Bu şartlarda, aslında bu tespit doğrudur. Ancak mesele, bu durumu tersine çevirebilmektir. Bunu hatırlatınca da, 19 yıldır iktidarda olan kendisi değilmiş gibi, “Zaman içinde şöyle olacak, zaman içinde böyle olacak” der. O da yetmeyince, doğalgaz müjdesi, petrol müjdesi verir. Ne hikmetse, aynı gün, akaryakıta zam gelir. Çünkü Sayın Erdoğan ve ekibinin anlayışına göre, Türkiye’nin zenginleşmesi, üreterek, gencine, kadınına istihdam yaratarak, yüksek teknoloji ürünleri geliştirip, ihraç ederek, kaynaklarını, potansiyelini harekete geçirerek değil, gelirine çökülecek, doğal kaynaklarla mümkündür. Çünkü Sayın Erdoğan için, rant ekonomisi gibi bir imkan varken, sürdürülebilir bir kalkınmaya, kafa yormanın hiç gereği yoktur. Büyümeyi doğal gaz keşfinden, kalkınmayı da, parayı betona gömmekten ibaret gördüğü için de, hem Türkiye’de, hem de kardeş Azerbaycan’da, yandaş müteahhitlerinin, şantiye şefi gibi hareket etmekte, hiçbir sakınca görmez. Ez cümle; bugün ülkemizin yaşadığı, ekonomik, sosyal ve çevresel tüm sorunların temelinde, Sayın Erdoğan ve ekibinin, yanlışta ısrar eden, o çarpık zihniyeti yatıyor.